Leslie Stephen, dağcılığın ‘Altın Çağı’ olarak bilinen dönemin en meşhur tırmanıcılarından biriydi. Ayrıca meşhur bir yazar, gazeteci, edebiyat eleştirmeni, Cambridge üniversitesinde okutman ve editör; bu kimliklerinin dışında Virginia Woolf’un babası olması da cabası1… Viktorya döneminin acayip kentli alışkanlıklarından “yürüyüşe çıkma”yı, aşırı ileriye götüren; Sırf Alpin Klübü yemeğine katılmak için Cambridge’den Londra’ya yürüyüp, yemekten sonra aynı yolu geri dönecek kadar fanatik bir yürüyüşçüydü (yaklaşık toplamda 100 km!)2. O yüzden kimse Virginia neden delirdi diye sormasın.
Alpin Kulübün başkanlığını da yapmış olan Stephen’in “Playground of Europe” kitabı, yaptığı tırmanışları özetlerken, dağcılığın ortaya çıkmasını sağlayacak toplumsal dönüşüm hakkında da çok önemli bir yoruma yer veriyordu: dağlara karşı korku ve iğrenmenin hakim olduğu “eski ekol” ve dağ güzelliğinin takdir etmeyi öne çıkartan “yeni ekol”. Bu konuyu, yabaninin nasıl estetik obje haline geldiğini incelediğim bir yazımda da ele almıştım.

Leslie Stephen, 1871 tarihli kitabı “Avrupa’nın oyun bahçesi”, aynı yıl çıkan Edward Whymper’in “Alpler arasında tırmanışlar” kitabıyla birlikte, dağcılık yazınının iki unutulmaz klasiği olmuştu. Kitaba linkten açık erişim sağlamak mümkün.
Stephen, bu çığır açan değişimin akılcılığın hakimiyeti, bireyciliğin yükselişi ve dünyanın büyüsünün bozulmasının etkisiyle meydana geldiğini düşünüyordu: “Dağcılık tarihi, büyük ölçüde, insanların kendi tahayyüllerindeki hayaletleri adım adım fethetmelerinin tarihidir.” Yani, kısaca, Weber’in modernite adımlarını birer birer sayıyor ve bu adımları Alp köylülerinin inançlarından dağcılık ve kültür endüstrisine bağlayacağımız raya oturtuyordu. Stephen, Alp gezginlerinin gördüklerini iddia ettiği ejderhaların, sekülerleşme ve büyünün bozulması hikayesinde, daha o zaman bile, görsel bir araç olarak sıkça kullanıldığını aktarıyor. Dağcılık tarihi, insan suratlı haylaz ejderha ile karşılaşan, şaşkınlık içindeki adamın dönüşümünün hikayesi haline geliyor bir anda (en azından Batı Dünyası için). İşte o zamanlar, daha dağcılığın ismi yeni yeni anılmaya başlandığında, aslında dağcılığı anlatan bir isim kullanılmaktaydı: “Ejderha Öldürmek”3.
Stephen’in “kendi tahayyüllerindeki hayaletleri adım adım fethetmelerinin tarihi”ne geri dönecek olursak, büyüden arınan tarih günümüzde yeniden mitlerle dolup yeni yorumlarla kendini baştan ürettiğini söyleyebiliriz. O yüzden dağcılık tarihine bakmanın daha geniş bir perspektifte moderniteye bakmak ve onu eleştirmenin bir yüzü olarak düşünüyorum. Tarih, doğrusal ve bağlantılı bir anlatımdan çok, ayrık birçok tartışmanın yeniden yorumlanması olarak karşımıza çıkıyor. En azından içinde bulunduğumuz zamandan bahsedecek olursak.
O yüzden, büyük bir merakla, dağ ve dağcılığın her alanını belgeleyip tartışmalıyız.
- Hansen, P.H., 2013. The Summits of the modern man: mountaineering after the enlightenment. Harvard University Press, xii + 380pp. ↩
- Klein, K.L., 2011. The Vertical World: The Eastern Alps and modern mountaineering. Journal of Historical Sociology, 24(4). pp. 519 – 548 ↩
- Hansen, p.7; Fleming, F., 2000. Killing Dragons: The conquest of the Alps, Londra; MacFarlane, R., 2003. Mountains of the Mind, Londra. ↩
Çok güzel, aydınlatıcı bir yazı; her zamanki gibi.