Aladağlar kitabı başka şeyler de söylüyor

Aladağlarda ilk tırmanışları gerçekleştiren kişilerin sadece %4,5unun kadın olduğunu (Şekil 1); kayıtlı tırmanmışlar arasında 91 ilk kış çıkışının tüm çıkışların yaklaşık %20si olduğunu (Şekil 2); Aladağlarda en çok ilk çıkış yapan on kişinin, tüm ilk çıkışların %68ini yaptığını (Şekil 3) biliyor muydunuz? (Hangi rotaların kış tırmanışının eksik olduğunu öğrenmek için Tunç Fındık’ın son kitabına başvurmayı unutmayınız.)

Cinsiyet eşitsizliği konusunu (özellikle dağcılıktaki) blog facebook sayfasında yaklaşık iki buçuk yıl önce kalabalık bir grup tartışmıştık (link1|link2). Umarım yakın zamanda, o tartışmayı özetleyebiliriz.

cinsiyete göre ilk tırmanıcılar

Şekil 1. Aladağlar ilk çıkışlarını yapan kişilerin cinsiyet dağılımları

Şekil 2, Aladağlar pek çok dağın ilk kış çıkışının yapılmadığını gösteriyor. Böylece, deneyim kazanan ekiplerin önünde, pek çok gerçekçi kış çıkışı hedefi olabilir.

iç-ikç oran (2)

Şekil 2. Aladağlarda yapılan ilk çıkış ve ilk kış çıkışlarının sayısı.

Şekil 3’ü şöyle okumak lazım, sadece 1 ilk çıkışta (ayrı ayrı) toplam 250 kişi yer almış; sadece iki tane ilk çıkış yapan kişinin sayısı yaklaşık 100+; … 60 tane ilk çıkış yapan yalnızca bir kişi var; 158 tane ilk çıkış yapan yalnızca bir kişi var. Bu veri gösteriyor ki, tüm ilk çıkışların yarısını yapan kişi sayısı 10!

ilk çıkış histogramı

Şekil 3. Tırmanıcıların yaptığı ilk çıkış sayılarının histogramı.

Böylece Tunç’un son kitabının ortaya koyduğu verilerle, Aladağlar-cılık (ya da Uğur Uluocak’ın deyimiyle Toros tipi dağcılık) ile ilgili bazı konulara değinmiş olduk. Bu yazıdan çıkanları, ilk iki yazıyla birleştirecek olursak: Aladağlarda dağcılık, 93’den beri ilk tırmanışlar bakımından artış içerisinde, tırmanıcıları yönlendirecek pek çok kaynak var, üniversiteler Türkiye dağcılığının itici gücü, dağcılık erkek egemen icra ediliyor, ilk çıkışların çok büyük bir kısmından az sayıda tırmanıcı sorumlu, ancak ilk çıkış yapanlar arasında (bir tek ilk çıkış olsa bile) yüzlerce insanın katkısından bahsetmek mümkün, kış dağcılığı hala ilk çıkışlar bakımından birçok kazanım sunacak potansiyele sahip. Önümüzdeki yıllarda, kadın dağcıların daha fazla dağlarda olmasının sağlanması ile ilk çıkış/ilk kış çıkışı trendinin de artması mümkün.

 

 

 

Advertisement

Aladağlar ilk çıkış zorluk üst sınırı artıyor, alt sınır değişmiyor

Geçen yazıda (link) Aladağlar ilk tırmanışlarındaki miktarın, 90ların ilk yarısında bir dönüşüm geçirerek arttığını, altın çağın 80’lerin ikinci yarısından başlayarak on yıllık bir dönemi kapsadığını çıkartmış; Aladağlardaki dağcılığın ekseninin yine bu yıllarda, TDF’den üniversite dağcılığına kaydığını ifade etmiştim. Bu yazıda amaçlanan, Aladağlardaki ilk çıkış zorluk derecelerinde yıllara bağlı anlamlı bir artış olup olmadığını görmektir.

Aladağlarda gerçekleştirilen ilk çıkışların, rota zorluklarının yıllara göre dağılımını gösterir grafik. (A) İlk çıkış zorluklarının iki çubuk çizişi (box and whisker). (B) Rota zorluklarının medyan değerlerinin yıllara göre dağılımı ve doğrusal trendi.

Aladağlarda gerçekleştirilen ilk çıkışların, rota zorluklarının yıllara göre dağılımını gösterir grafik. (A) İlk çıkış zorluklarının iki çubuk çizişi (box and whisker). (B) Rota zorluklarının medyan değerlerinin yıllara göre dağılımı ve doğrusal trendi. Mavi ile gösterilen iki çizgi sembolü geçen yazıda karşımıza çıkan dağcılık faaliyetlerinin arttığı 1993 yılını göstermektedir.

Bunu görebilmek için Tunç Fındık’ın yeni kitabından (link) derlediğim veritabanında listelenen rota zorluklarını kullandım. Türkiye’de dağcılık rotaları için UIAA kaya tırmanışı zorluk ölçeği, varsa kar-buz eğimi ve miks/buz tırmanış zorluklarından oluşan karma bir ifade kullanılır. Ancak tırmanışın genel zorluğu, ne denli mukavemet gerektirdiği (uzunluğu, kaç gün süreceği vs.)’yi dikkate aldığımız bir pratik çok yerleşmiş değildir. Dolayısıyla, bu analizde, salt kaya tırmanış zorluğuna göre bir değerlendirme yapmak durumunda kaldım.

Ancak bu analiz de bir takım kısıtlar içeriyor. Bir dağ rotasının, ip emniyeti gerektirmesinden bağımsız, farklı zorluklar içerdiği muhakkaktır. Ya her ip boyu/pasaj için bir zorluk tanımlayıp, ağırlıklı ortalama hesaplamak gerekecektir, ya da genel zorluklara göre bir inceleme yapmak. Soruna basit yaklaşmak için ikinci seçeneği uyguladım. Bu yaklaşımın dezavantajı, kendi başına çok zor olmayan ve hiç kolay olmayan tırmanışları bir araya gruplamış olmak anlamına gelir. Yani, hala Aladağlarda III derece zorlukta tırmanışların ilk çıkış olabildiği sinyalini, medyana kurban etmek gibi bir indirgemeye neden olabilir. O yüzen, her tırmanışı ayrı bir doğru parçası olarak çizdirmek gerekebilir. Fakat, bu sefer, görselleştirme esnasında, münferit tırmanışları ayırt etmek zorlaşacaktır. Çünkü asgari zorluğu kesişen tırmanışlar üst üste binip görsel ayırdı engelleyecektir. Ben Tunç’un kitabını açıp bakmanızı ve hala tırmanacak bir sürü yeni rota ve ilk tekrar ihtimalini göreceğinizi ifade ederek, tırmanışları toplulaştırmaya devam edeceğim. Tekrar uyarıyorum, bu yaklaşım eleştiriye çok açıktır. Bir başlangıç olması niyetiyle, hızlı ve kirli bir iş yapıyor, daha hassas çalışmak isteyecek arkadaşlara memnuniyetle destek olabileceğimi belirtmek isterim. Örneğin tüm tırmanışların, ip boyu/pasaj uzunluğu mesafeleriyle ağırlıklandırılmış zorlukları üzerinden bir analiz yapmak mümkün olabilir. Şimdi sonuçlara geçiyorum.

Rehber kitapta rotalar için ortalama zorluk ile varsa maksimum zorluk belirtilmiştir. Ben de her yıl yapılan tırmanışların ortalama ve maksimum zorluklarını sıralayarak bunun üzerinden bir dağılım hesapladım. UIAA roma rakamları ve +/- soneklerini kullandığı için temel istatistik biraz zahmetli olacaktı. İşlerimi hızlandırması için, zorlukları sadece rakamlardan oluşan Ewbank sistemine çevirdim (link). İstatistikleri tamamlayınca ise UIAA sistemine geri dönüşürdüm. Böylece her yılın ilk tırmanışlarının azami, asgari ve ortanca (medya) zorlukları ortaya çıktı. Azami ve asgari zorluk dereceleri, Şekil A’da gözüken kutulardan çıkan iki çizginin bitim noktalarıdır. Ortanca zorluk ise, kutuların içindeki yatay çizgidir. Her bir kutunun medyanın üzerinde ve altında kalan kısımları üst ve alt dörtlü olarak adlandırılır. Bunlar, o yıl yapılan tırmanışlarda zorluğun azami mi yoksa asgariye mi daha yakın olduğunu gösterir. Şekilde gördüğünüz daire sembolleri ise aykırı değerlerdir (outlier). Yani dağılım istatistiğine uymayan değerler. Mesela 30 tırmanışın neredeyse tamamı, III – VII aralığında gerçekleşmiş, ancak bir tanesi var ki, ortalama zorluğu VIII+, azami ise X-. İşte o istatistiğe aykırı düşen bir tırmanış olarak daire ile temsil edilmiştir. Şekil B’de ise, sadece medyan değerleri çekip yıllara bağlı anlamlı bir eğilim olup olmadığı gösterdim. Normalde bu değer, Şekil A’da var, ancak kalabalık içerisinde bir trendi algılamayı zorlaştırabiliyor.

Şekil A, 1970 yılına kadar azami zorluğun IV+ civarında seyrettiğini gösteriyor (turuncu kesikli çizgi ve bunun azıcık üzeri.) Bu trendi bozan iki yıl var, ilki 1955 Spreitser – Köllensperger ile XXX Ottobre Trieste ekspedisyonlarının neden olduğu yüksek zorluktaki rotalar ve 1967 Leeds Üniversitesi ekspedisyonu (Tüzel, 1993). Diğer taraftan, medyan zorluk belirgin bir artış eğilimi gösteriyor (Şekil B). 1970 ve 80lerde asgari zorluğun, bir derece arttığını, medyan değerin IV-‘ye geldiğini azami zorluğun ise VI+ civarına çıktığını görüyoruz. 1990lardan itibaren önce VI+ derece pasajlar içeren rotalar hemen her yıl tırmanılmış, azami zorluklar ise VIII derecelere varmış. 2000lerin ortasından itibaren, üst dörtlü ile azami zorluk arasındaki çizginin uzadığını görüyoruz. Bu, alpin spor rotalarının, dağcılık rotalarına kıyasla çok daha zor olmasının bir sonucu. 2000lere gelindiğinde medyan zorluk IV+’ya varıyor. Medyan içinde aykırı değerler ise VI+ dereceleri buluyor. Alt dörtlü ise IV dereceye varmış vaziyette. Bu yorumun başlıca sonucu ise şudur; Aladağlarda bundan sonraki yıllarda yapılacak ilk çıkışlar yoğunluklu olarak geneli IV, IV+, azami zorluğu VI+ zorluklarla baş etmeyi gerektiren teknik yetkinlikler gerektirebilir.

Genel sonuç ise, dağcıların geçen yıllarda artan kaya tırmanış teknik kapasiteleri ortaya koyduğunu ve çıtayı yükselttiğini göstermektedir. Tırmanışlarımızın Alp ülkeleriyle karşılaştırılması ise maalesef, hem tırmanılan rota sayısı hem de zorlukları bakımından geriden geldiğimizi gösterecektir.

Aladağların dağcılık karnesi

Tunç Fındık’ın Aladağlar: dağcılık ve tırmanış rehberi kitabı çok yeni olmasına rağmen bir takım fikirleri hayata geçirmek için ne kadar önemli bir kaynak olduğunu şimdiden gösteriyor (link). Bu post ile başlamak üzere, bazı çıkarımları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu ilk yazı tırmanışların bütünü ele alacak.

Türkiye’de dağcılığın bir duraklama döneminde olduğuna yönelik kendim dahil olmak üzere birçok kişinin sezgisel kaynaklı söylemleri olmuştur. Buna dayanak olarak, dağcıların ve eğitimini tamamlamış dağcı adaylarının tırmanışlara az gittiği, kaya tırmanışını tercih ettiği, kulüp eğitimlerini tamamladıktan sonra devam etmedikleri, belli bir yaşta çevre koşullarının etkisiyle dağcılığı bıraktıkları gibi birçok dayanak sunulmaktadır (link). Aslında, dağcılığın hangi yöne doğru gittiği, ilerleyip ilerlemediği ya da modasının geçtiği hakkında konuşmak içini test edilebilir bazı göstergeler konusunda uzlaşmak gerekir. Örneğin, dağcılık ve ilişkili sektörlerin ticaret hacmi, kulüplere üye olan kişilerin sayısı, yapılan tüm tırmanışların sayısı, tüm dağlardaki ilk çıkış/kış çıkışı sayıları, kulüplerin verdiği eğitimlerin toplam saati, bu eğitimleri vermek için gönüllü zamanını ayıran eğitmen sayısı, diğer ülkeler ya da bölgelere kıyasla yukarıdaki sayıların değişimi vb. Aynı zamanda, ilerleme/gelişme olarak neyi kastettiğimiz, ya da ilerleme ve gelişmeyi ne ölçüde dağcılığın bir parçası olarak gördüğümüzü de sarih biçimde ifade edebilmemiz gerekli. Örneğin, dağcılıkta ilerleme daha zor ve/ya daha saf olana meyletmek midir (link)? Nitelik ve/ya nicelik bakımından öncüllerden daha “iyi” olmak mıdır? Bu soruların cevaplarını bilmiyorum. Daha da kötüsü, geleceğin farklı evrelerinde farklı yanıtlar “doğru” olarak kabul edilip edilmeyeceğini de… Meseleyi daha fazla saptırmadan ve post-modern/modern ayırdı üzerinden şematize etmeden (meraklı okuyucu Harvey (1989) The condition of postmodernity Tablo 1.1’e bakabilir) keşif niteliğindeki bir takım istatistikleri tartışmak istiyorum.

Aladağlar'ın ilk çıkış istatistikleri, tırmanışlarda rol oynayan kulüpler, Aladağları konu alan yayınların gösterimi

Aladağlar’ın ilk çıkış istatistikleri. (A) Tırmanışların millet ve kulüplerin aktif olduğu yıllara göre sayıları ve dağılımını göstermektedir. Gri çizgiler, kulüplerin var oldukları süreyi, sarı doğru parçaları ise, ilk çıkışlarda katkı koydukları dönemi gösterir. (B) Tırmanışların yıllara göre birikimli gösterimi ile tırmanışlara destek olan ve tırmanışlardan etkilenen yazılı (kutu ve daireler) ve elektronik kaynakların kronolojisi. Şekle tıklayarak tam ekran inceleyebilirsiniz.

 

1. Önce veri hakkında bazı özellik ve uyarılar
i. Zaman serisinin empoze ettiği kısıtlar

Yukarıdaki şekli oluştururken Tunç’un kitabında yer alan tüm tırmanışları Gün, Ay, Yıl, Dağ, Rotanın baktığı yön, tırmanışın stili, azami ve asgari kaya tırmanışı zorluk derecesi, varsa miks, şelale zorluk derecesi, kar-buz eğimi, tırmanış ekibi, ilk çıkış statüsü, rota ismi, rotanın yükseklik farkı, ekibin milliyeti ve/ya bağlı olduğu kulüp olarak bir metin dosyası haline dönüştürdüm. Elimde veri eksiği görece az olup, iyi bir zaman serisi sunabilecek tek kaynak çünkü bu. Diğer taraftan, ikinci paragrafta saydığım diğer parametreleri, mesela ilk tekrarların ve toplam tırmanışların sayısını, dağcılığa özel toplam outdoor harcamalarını ve ticaret hacmini bilmiyorum. Dağcılık kulüplerine kayıt sayılarının yıllara bağlı verisi de elimde yok. Yani çıkarım yapabileceğim yegane veri, ilk çıkış, kış çıkışı ve Türk çıkışı (ilk çıkış yabancılar tarafından yapıldıysa, bu durumda ilk tekrar anlamına geliyor).

ii. Coğrafyanın empoze ettiği kısıtlar
İstatistiklerin Aladağlarla sınırlı kalmış olması, Türkiye’de yapılan dağcılığın büyük bir bölümünü içerse de, başka coğrafyalarda ve karma ekiplerle yapılan faaliyetlerin bu alanda etkisinin olmadığı anlamına gelmez. Bunun yanında, Türkiye Dağcılık Federasyonunun 80’li ve 90’lı yıllarda özellikle Pamir ve Tien Shan’da yaptığı eğitim kampları doğrudan oralara katılan sporcuları ve dolayısıyla ilk çıkışların niteliğini etkilemiştir. Ancak bu durum, kulüplerin hanesinde gözükmektedir.

iii. Kulüpleri oluşturduğu ekoller ile münferit tırmanıcı ayırdının zorluğu
Kulüp isimlerine bakıp, kendi mensubu olduğu kulüpleri, ilk çıkış yapmış olsa bile orada görmeyen arkadaşlar beni şimdilik mazur görsün. Zira, detaylarda kaybolmak yerine, büyük resmi sergilemeye çalıştım. Bu esnada kendi eğitim aldığım kulübü de figüre yansıtmadım. Aynı zamanda, kulüp faalliği olarak geçen genellemelerde belli başlı bir takım kişilerin isimleri ön plana çıkmaktadır (Örneğin, soyad alfabetik sırayla; Kürşat Avcı, Efecan Aytemiz, Tunç Fındık, Salim Kayhan, Batur Kürüz, Bora Maviş, Doğan Palut, Erdem Tuç … gibi)

2. Veri ne söylüyor?

  • Aladağlardaki ilk çıkışlar (ilk çıkış, ilk kış çıkışı) 1980’lere kadar yabancı dağcıların ekspedisyonları tarafından gerçekleştirilmiş. 60ların ikinci yarısından 70lerin başına kadar Bozkurt Ergör ve arkadaşlarının çıkışları ise Türkiye dağcılığı bakımından yegane faaliyetler olmuştur (Figür A).
  • Türk dağcılığı 1980’lerde Türkler baskın bir hale dönüşmüş. Tarihçenin 80 sonrası bölümünde Anadolu Dağcılar Birliği ile üniversite kulüpleri başat aktörler olmuştur (Figür A).
  • Ömer Tüzel, The Ala Dağ kitabında Türk Dağcılığının altın çağını 80’ler olarak belirlemiş. Dağcılığın Altın çağı, 1854 – 1865 arasında Alplerin tüm önemli zirvelerinin “ilk çıkışlar” ile “fethedildiği” dönem olarak tanımlanır. Yani rota değil dağların zirveleridir burada önemli olan. Bu bakımdan, 80’ler her ne kadar önemli bir dönem olarak karşımıza çıksa da, çerçeveyi bir beş yıl daha günümüze doğru kaydırmak, 80lerin ikinci yarısından itibaren geçen on yıllık süreç olarak nitelersek daha adaletli bir çıkarım yapmış olacağız (Figür A ve Fındık, 2016).
  • 1993 yılı, Aladağlar ilk çıkışlarının büyük bir momentum kazandığı yıl olarak karşımıza çıkmaktadır. 1993 öncesi ile sonrası arasındaki bu mutlak fark, birbirinden farklı ekoller ve bilgi aktarımlarının eş zamanlı dağlarda faaliyet göstermesinin bir ürünü olabileceği gibi (Figür A, kulüp faallikleri), Tüzel’in kitabının etkisini de yansıtıyor olabilir (Figüre B). Çünkü, Tüzel’in kitabı tırmanılan rotaları tasvir ettiği ölçüde, hedeflenecek tırmanılmayı bekleyen rotaları da işaret ettiği ölçüde bir strateji belgesi olarak da düşünülebilir. Tabii ki, böylesine doğrudan bir ilişkiden bahsetmek, toplumsal ve ekonomik olaylardan bağımsız düşünülemez. Yani bir etkinin ortaya çıkması için uygun koşul ve zaman 80’lerin siyasi ve ekonomik zorluklarının ardından görece daha uygun koşulların ortaya çıktığı sonraki yılların Türkiyesi perspektifinde değerlendirilebilir. (Cumhuriyet döneminde Türk dağcılığının gelişimini ele alan kapsamlı bir araştırma için Funda Akcan ve Nefise Bulgu’nun yazdığı Sports Across Asia: Politics, Cultures, and Identities adlı kitap içinde “Development of Mountaineering in Republican Turkey” adlı makaleye bakabilirsiniz.)
  • TDF’nin etkisini yitirdiği yıllar ile, ADB’nin yükselişe geçişi ve ardından üniversite kulüplerinin baskınlığı arasında ayrık bir ilişki olmak zorunda değildir. Örneğin hem TDF hem de ODTÜ-DKSK ile ilişkisi olan Yalçın Koç, diğer taraftan ADB’nin de kurucuları arasında yer almıştır. Benzer şekilde, ADB’nin İstanbul’a kayması ile birlikte ADB mensupları ile İstanbul’lu dağcılar arasında çok etkin bir ip birliği de doğmuştur. Bu anlamda, bir tekamülden bahsetmek belki mümkün olabilir.
  • 1993 yılına başlayan yükseliş, beraberinde bir çok süreli yayın, rehber kitap ve diğer bir takım yayınları doğurmuş olabilir (link). Gerçi, bu önerme muhafazakar bir önerme olmak durumunda. Zira, dağcılık mı yayınların sayısında bir artışı beraberinde getirdi, yoksa yayınlar mı dağcılığın momentumunu sabit kıldı kolayca yanıtlanacak bir soru değildir. Basılı medya yanında, bu dönemde yüksek dağlarda Türk sporcularının başarısını kitle medyanın değerlendirmesi de göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, 1993 öncesinde üretilen ve yayın hayatı son bulan bir çok yayın, aslında bir kritik kütle oluşturması bakımından dağcılığın seyrini etkilemiş olabilir.
  • İlk çıkışlara baktığımızda yukarıda da isimlerini saydığım dağcıların katkısı, tüm tırmanışların yarısından fazlasına tekabül etmektedir. Bu durumun öncelikli sonucu, ileride, bu eğrinin, yeni ve dinamik bir dağcı nesli ortaya çıkmadığı durumda ’93 öncesi bir trende geri dönebileceği anlamına gelmektedir (gerçi iyi mi olur kötü mü olur bilmiyorum). Bu durumun önüne geçmek için ise, etkin bir tecrübe aktarımı ve yetkilendirme sisteminin geliştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu aşamada, dağcılığı yaygınlaştırmak ve bir kitle sporu karakterine büründürmekten çok; derinleştirmek ve dağcının genel eğitimini ve kapasitesini artıracak adımlar atmak doğru bir strateji olacaktır. Bu konuda, kanımca, Türkiye Dağcılık Federasyonuna büyük bir görev düşmektedir.

Bir sonraki yazıda, yıllara göre Aladağlar ilk çıkışlarında elde edilen en yüksek zorluk hakkında yazmayı planlıyorum. Ama belli mi olur. Kaynak kitap iyi olunca, insan hangi alana saldıracağını şaşırıyor.

Sizlerden yazıya yorum, eleştiri, görüş ve desteklerinizi beklerim. Özellikle yukarıda saydığım veriler ve sizin kayda değer olduğunu düşündüğünüz metriklerle birlikte daha bütüncül bir tablo çıkartmak mümkün olacaktır. İlk adımda, mesela, TDF ve üniversite kulüpleri ellerinde bulunan yıllara göre üye dağılımlarını paylaşabilir.

Ben ağustos 13’ünde ve son haftasında Aladağlarda olmayı planlıyorum. Herkese bol dağlı bir yaz sezonu dilerim.

 

Kitap – Aladağlar: dağcılık ve tırmanış rehberi

Fındık, T., 2016. Aladağlar: dağcılık ve tırmanış rehberi, İstanbul. 493ss+harita, 40TL

Aladağlar üzerine günümüze kadar bir çok rehber kitap hazırlandı. Haldun Aydıngün’ün 1987 tarihli “Aladağlar: bazı rotalar ve genel bilgiler” kitabı ufak bir kitap olmasına rağmen Türkiye’de bir ilk olma özelliğini taşıyordu. Ardından Ömer B. Tüzel, 1993 yılında The Ala Dağ rehberini yayımlayarak kalite ve araştırma kalitesini çok yüksek bir standarda taşıdı. Tüzel’in kitabı bir rehber olmasının yanında Türkiye dağcılık tarihinin bir özetini sunmaktaydı. Fakat, kitabın Türkçe okuyucusuyla buluşması 2001 yılını buldu. Kitabı tercüme eden kişi ise, Tunç Fındık’tan başkası değildi. Tercüme esnasında, 2001 yılına kadar yapılan bazı ilk çıkış ve ilk Türk çıkışlarını da Ç.N. dip notu ile kitaba eklemişti Tunç. Tüzel’in kitabından bu yana geçen 23 ve tercümeden itibaren 15 yılda Aladağlarda yapılan faaliyetler hem şekil hem de erişilen zorluklar bakımından büyük değişimler gösterdi. Ama belki de en büyük fark, Aladağlar rehberinin üzerinden geçen yılların yaklaşık 400 yeni ilk çıkışı kayıtlara düştüğünü düşünecek olursak ortaya çıkacaktır. Tunç Fındık, toplam 607 adet ilk çıkış, ilk kış çıkışı ve ilk Türk çıkışı içerisinde 164 tırmanışı bizzat gerçekleştirmiş, ilk tekrar ve diğer tırmanışlarıyla Aladağlar konusundaki yetkinliğini perçinlemiş bir dağcı olarak belki de bu işi yapabilecek nitelikteki tek kişidir. Tunç Fındık, yeni rehber kitabı ile Aladağlar’da günümüze kadar yapılan tüm tırmanışları derledi ve birbirinden kaliteli fotoğraf ve çizimlerle destekleyerek kitaplaştırdı. Böylece bir tırmanışçı olarak Türk dağcılığına yaptığı katkıyı hem yeni nesillere aktaracak hem de dağcılık tarihimize ışık tutacak bir eseri bizlere sunmuş oldu.

aladaglar-kapak

Kitap 16,5 x 23 x 2,5 cm ölçülerinde, 1. sınıf kuşe kağıda basılmış. Bu, içeriğindeki yüzlerce fotoğraf ve çizimin kalite kaybına uğramadan basımına imkan sağlamış. Kitap, ekinde gelen 1:50.000 ölçekli harita ile Aladağlarda yapılacak her tırmanışın planlanması aşamasında yeterli bir kaynak; tüm bu özellikleriyle her dağcının arşivinde tutması ve faaliyete gitmeden önce dikkatle çalışması gereken bir çalışma. İkinci baskıda kitapta olsa iyi olurdu diyeceğim şeylerin başında dağlar ve rotaların, tırmanış stil ve zorluklarını içeren bir indeks geliyor. Yazarın yükünü azaltmak için bir dosyayı hazırlayarak kendisi ile paylaştım. İkinci baskıda belki, rota çizimleri tek renk ya da dijital hale getirilerek bir tasarım bütünlüğü sağlanabilir (Tüzel kitabında olduğu gibi). Ancak bu çok ufak bir temenni. Kitapta şaşkınlık verecek derecede az yazım hatası buldum. Dört sayfalık bir dergi makalesinde bile bir editör ve birkaç hakemden geçtikten ve baskı öncesi kontrolde bile birçok hata bulunabildiğini düşünürsek, yazarın titizliğini bir kez daha vurgulamak isterim.

Kitapta ilginç olan bir özellik ise, künyesinde basımevinin yazmaması. Çünkü, Tunç Fındık bu kitabı temelde kendi imkanları ve kitabın sonuna ekli sayfalarda görülen destekçilerin yardımıyla hayata geçirdi. Bu da bize şunu gösteriyor, hem tırmanışları yapan, hem veriyi toplayan – derleyen, hem kitabı tasarlayan ve bastıran hem de dağıtımını üstlenen Tunç Fındık, normal koşullarda yazarların uğraşamayacağı ağır bir yükü de üstlenerek bizlere bu hizmeti sunuyor. Önümüzdeki yıllarda Türk dağcılığının yayın açığını kapatacak bir takım çözümleri düşünmek, entellektüel üretimi daha az zorlu hale getirecek koşulları kurgulamak için el ele vermemiz gerekiyor. Ama her şeyden önce, yazarlarımızı desteklememiz… Dilerim ki, ikinci baskıyı kısa zamanda yapar.

Tunç Fındık’ı büyük bir coşkuyla kutlar, haftalardır elimden düşürmeden üzerinde çalışacağım bir armağan verdiği için teşekkür ederim. Kitabın ilk ürünlerini de kısa zaman içinde sizlerle paylaşacağım!

İngilizler çağdaş dağcılığı nasıl yarattılar? – II. Kısım

Kaldığımız yerden Duygu Başoğlu’nun çevirisiyle devam ediyoruz.

Görüldüğü üzere dağcılık Viktorya dönemi Britanya’sında üst-orta sınıfın kendini diğer toplumsal sınıflardan ayırmasının bir yolu olarak ortaya çıktı (bu toplumsal ayrım dağcılığın amacı olmasa da önemli sonuçlarındandı). Ancak dağcılığa çok farklı bir açıdan da bakılabilir, bugüne kadarki görüşümüzden tamamen farklı bir açıdan: Alpinizm katı sosyal sınırlar çizmek ve kişiyle diğer sınıfların mensupları arasındaki farkları vurgulamak için bir araç değil, bu denli sert bir sosyal düzenden kaçmanın bir yolu olarak da görülebilir. Alplerde Britanyalı orta sınıf dağcılar kendi ülkelerinde sahip olmadıkları türden bir özgürlüğü tadıyorlardı. Bu çıkış yolu sayesinde Britanya’daki güçlü sosyal düzen bazı orta sınıf mensupları için daha yaşanabilir oluyordu. Ara sıra kaçabildikleri için Britanya’ya döndüklerinde sınıf farklarını vurgulayarak yaşayabiliyorlardı.
Yazının devamı için tıklayın

İngilizler çağdaş dağcılığı nasıl yarattılar?

Mayıs ortasıydı yanlış hatırlamıyorsam; SummitPost’ta Koen van Loocke tarafından kaleme alınmış bir yazıya denk geldim: İngilizler Çağdaş Dağcılığı Nasıl Yarattılar?” Yazı, İngilizlerin, sanayi devrimi sonrası değişen toplumsal yapının etkisiyle ve hem emperyalizm hem maskulinitenin başat değerlerinin izinde dağcılığın nasıl icat ettiğini ele alıyor. Yazım dili bakımından oldukça basit ve yer yer tekrarlara başvuran makale, benim daha önceden hazırladığım “Preuss’u nasıl okumalıyız?“, “Vahşi doğa, dağcılık ve estetik algısı“, “Saflığın etiği“, “Hodgkin ve Peck” yazılarımda parça parça değindiğim hikayeyi daha az teferruatlı ama bütüncül biçimde ele alıyor. İçimden dedim ki, madem ben bu yazıdan faydalandım, neden blogu takip eden dağseverler de faydalanmasın? Yazarla yaptığım yazışma sonunda Türkçe tercümesini yayınlamama izin verdi. Yazının tercümesini üç kişi paylaştık. Tamalanan ilk kısmı şimdi yayına alıp geri kalanları üzerinde de çalışmaları tamamlayıp bloga yükleyeceğim.
Yazıyı yayınlamama izin veren Koen van Loocke’ye tekrar teşekkür ediyorum.
Yazının devamı için tıklayın

Öğütler

Bugün 2 Temmuz. Bu anma gününde, Uğur Uluocak’ın dağcılık etiğinden ziyade “ev kuralları” kapsamında, öğrencilerine aktarmak üzere tuttuğu kendi notlarını paylaşmak; bu notlara ek olarak Türkiye dağcılığına büyük katkıları olmuş diğer iki kişinin kişinin öğütlerini de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yazının devamı için tıklayın

Aladağlarda geçiş mevsimi: soğuk duş

2014 yılında inanılmaz bir şey oldu, bir sonraki yaz Aladağlar’da bir dağ maratonu düzenleniyordu! Sekiz ay öncesinden plan yaptıracak kadar heyecan verici bu Aladağlar Sky Trail Dağ maratonuna o gün kaydımızı yaptırdık. Karnımda kelebekler uçuşuyordu. Kısa zamanda uçak biletlerini de aldık. Normalde 6 ay öncesinden bir yere uçak bileti alma adetim yoktur. Ama bu sefer başkaydı…
Yazının devamı için tıklayın

Dean Potter

Dean Potter (1972 - 2015) ve köpeği Whisper, Smith Rock State, Park, Oregon.

Dean Potter (1972 – 2015) ve köpeği Whisper, Smith Rock State, Park, Oregon. photo: http://imgkid.com/dean-potter-steph-davis.shtml

1998 – 1999 arası Birleşik Devletlerde yaşadığım sırada, Konya’dan bile düz Kansas eyaletinin Wichita şehrinde; bir gün Kansas Cliff Club diye bir yerde tırmanmış, akşam çıkışta ise Climbing dergisi satın almıştım. Birçok sayfayı fotoğraflarıyla süslüyordu Dean Potter… 1998 yılında Half Dome Klasik KB Yüzünü (VIII+ zorluk!) solo ve büyük bir süratle tırmanmış (4:17) ve Cedar Wright’ın deyimiyle tırmanış paradigmasını yerle bir etmişti. İşte kaya tırmanışı denen şeyi keşfettiğimde, aynı zamanda sınırları zorlayan, çıtayı yükselten Dean Potter’la da tanışmam bir olmuştu. Her yaptığında, “sanat”ında daima yeni bir ifade biçimini keşfetmeye çalışan, özgürlüğe yaklaşmaya çalışan Potter geçtiğimiz gün hayatını kaybetti. Yosemite Vadisinde Taft Point’den uçuş kıyafetleriyle atlayan Potter ve partneri Graham Hunt, daha paraşütleri bile açılamadan ve muhtemelen bir sırt hattına çarparak hayatlarını kaybetti.
Yazının devamı için tıklayın

Torre ve Yosemite

Bir dağ filmleri festivali daha sona erdi. Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Türkiye gibi kurumsallaşma sorunları olan bir ülkede, 10 sene boyunca, hem de hedef kitlesi oldukça hızlı bir şekilde değişen bir festivali istikrarla yapmak hiç kolay bir iş değil… Bu sene festivale tek gün katılabildim. Dağ ve Tırmanış gecesi kapsamında “Cerro Torre” ile “Vadi İsyanda” filmleri, azımsanmayacak bir doğa sever topluluğunun katılımıyla gösterildi. İki film de dağcılık tarihinde büyük öneme sahip konuları ele alıyor.

İlki, Lionel Terray’ın “imkansız dağ” olarak addettiği Cerro Torre’nin, Yazının devamı için tıklayın