Kaldığımız yerden Duygu Başoğlu’nun çevirisiyle devam ediyoruz.
Görüldüğü üzere dağcılık Viktorya dönemi Britanya’sında üst-orta sınıfın kendini diğer toplumsal sınıflardan ayırmasının bir yolu olarak ortaya çıktı (bu toplumsal ayrım dağcılığın amacı olmasa da önemli sonuçlarındandı). Ancak dağcılığa çok farklı bir açıdan da bakılabilir, bugüne kadarki görüşümüzden tamamen farklı bir açıdan: Alpinizm katı sosyal sınırlar çizmek ve kişiyle diğer sınıfların mensupları arasındaki farkları vurgulamak için bir araç değil, bu denli sert bir sosyal düzenden kaçmanın bir yolu olarak da görülebilir. Alplerde Britanyalı orta sınıf dağcılar kendi ülkelerinde sahip olmadıkları türden bir özgürlüğü tadıyorlardı. Bu çıkış yolu sayesinde Britanya’daki güçlü sosyal düzen bazı orta sınıf mensupları için daha yaşanabilir oluyordu. Ara sıra kaçabildikleri için Britanya’ya döndüklerinde sınıf farklarını vurgulayarak yaşayabiliyorlardı.
Bu tezi Britanyalı dağcıların Alplerde tırmanırken tuttukları rehberlerle ilişkileriyle örnekleyebiliriz. Bu rehberler çoğunlukla (belki tümüyle) alt sosyal sınıflardandı. İlk belirttiğimiz sebebe bakarsak Britanyalı dağcıların rehberlerine Britanya’daki alt sınıflara davrandıkları gibi davranmaları beklenebilir. Ancak, görünen böyle değil. Çoğu dağcı rehberini kendi dengi olarak görürdü, yani, sosyal sınırlar dağcılık yoluyla bir derece kırılırdı. “Bu şekilde en azından bazı Viktorya dönemi vatandaşlarının tüm insanların eşit doğduğu ilkesiyle yaşadığı inanılır oluyor.” [22]
Bu sosyal sınırların Alplerde Britanya’da olduğu kadar yerleşik olmaması, aksine, alpinizmin Büyük Britanya’daki güçlü ve katı sosyal sistemden bir kaçış biçimi olduğu sonucuna varmamıza sebeptir.
Bu ilk sebepler orta sınıf mensuplarının Alpleri “fethetmeye” başlamalarının sosyal kaynaklı sebepleriydi ve bugün anladığımız şekliyle modern dağcılığın yolunu açtı. Bir diğer sebepse yine Viktorya dönemi Britanya’sında yaşamın sosyal yönüyle ilgili, ancak yukarıdaki kadar katı bir şekilde değil. Bu, 19. yüzyılda Büyük Britanya’da spor ve boş zaman etkinliklerinin önemi üzerine. Bunu belirtirken hemen insanların tırmanmaya başlama sebebinin sporun önemi olmadığını vurgulamalıyız, ancak dağcılığın öneminin Britanya orta sınıfının düşünsel olarak spora eğilimli olmasından geldiğini söyleyebiliriz. Bu Britanya’da 19. yüzyılda yaşanan bir tür ‘atletik devrimin’ sonucu. [23] Spora olan ilgileri dağcılık gibi bir şeyin doğabilmesine zemin hazırladı. Aynısı, boş zaman aktiviteleri ve tatiller için de denebilir.
Bunun haricinde spor ve boş zaman etkinliklerinin önemine daha sosyal bir açıdan da bakılabilir: Sporun demokratikleşmesinin önünde iki psikolojik engel vardır: kapalı çekirdek çevreler oluşturur ve bir ayrıcalıklı sınıfla sınırlıdır, ancak daha mütevazi sınıflardan katı önyargılar çıkar-yeterli gelirleri vardır ancak rahat ve “orta” sınıf olmak istememektedirler. ‘Deux obstacles psychologiques s’opposent à la démocratisation d’un sport: il tend à se constituer des noyaux fermés, réservés à une élite, et des préjuges tenaces écartent des milieux modestes, ayant des revenues suffisants, mais craignant de ne pas être à leur aise, de ne pas être dans “leur milieu”.’ [24] Her ne kadar Britanya’da her sınıftan erkekler (ve daha az olmakla beraber kadınlar) bir şekilde spor yapsa da spor büyük oranda sınıfa bağlı bir uğraştı. Özellikle dağcılık gibi sporlar ayrılabilecek maddi kaynaklar ve boş zaman insanların bunu yapabilmesini belirleyici olduğu için sınıfa bağlıydı (çoğu dağcı alpinizmi sporun saf hali olarak görüyordu: Leslie Stephen “Yine de tamamiyle bir spor, kriket, kürek veya hokey kadar, ve bunu başka bir tanıma sokma isteğim hiç yok” demişti)[25]. Bu nedenle, spor yoluyla sosyal sınırlar çizmek üst orta sınıfın Alplerde tırmanmaya başlamasının bir sebebi olarak görülebilir. Ancak bu dağcılığın ‘keşfedilmesinde’ önemli bir paya sahip değil, aksine, bu daha ziyade dağlara çıkmaya başlamak için bir sebep değil de dağcılığın bir sonucu olmuştur. Sporun önemi daha ziyade orta sınıfa ait mens sana in corpore sano (sağlam kafa sağlam vücutta bulunur) idealiyle ilgiliydi ve alpinizm bu hedef doğrultusunda çok iyi fırsatlar sunuyordu.
Şimdi bu kısa sosyal tarihin sonunda bulduklarımızı sürdürmek önemli. Modern dağcılık bir anlamda Britanyalı üst orta sınıf mensuplarının ‘yarattığı’ bir şey, burjuva sınıfının üst orta sınıf kimliğinin inşasının parçası olarak ortaya çıkmış, amacıysa kendilerini hem alt hem de üst sınıflardan ayırmak ve Britanya toplumunda kendilerine önemli bir rol tanımlamak (19. yüzyıl ortalarında Britanya’daki en önemli sınıf olmalarına bakılırsa başarılı da oldukları bir konu). Bu kimlikte emperyalizm ve erkeksilik ana paya sahipti, spor ve boş zaman etkinlikleriyse dağcılığın yaratılışında ufak etkenler oldu. Dağcılık, erkeksilik, emperyalizm (keşif ve fetih), boş zaman ve sporun mükemmel bir şekilde bir araya geldiği bir alan olarak görülmeli.
Bundan sonra sıralayacaklarımız tam olarak modern dağcılığın ‘keşfine’ veya başlangıcına katkıda bulunmuş sayılamazlar. Daha ziyade üst orta sınıfın Alplerdeki neredeyse tüm yüksek dağlara gidip tırmanmalarını mümkün kılan şeyler olarak görülmeliler. Alpinizm zaten vardı, ‘yaratılmıştı’, ancak aşağıdaki gibi sebepler sayesinde hızla gelişebildi ve büyüyebildi. Modern dağcılığın oluşumunda payları olmadığı için bu sebeplerin üzerinden biraz kısaca geçeceğiz.
Dağcılığın büyümesinin önemli sebeplerinden biri üst orta sınıfın artmakta olan ekonomik ve finansal gücüydü. 19. yüzyılda Britanya toplumundaki önemleri arttıkça finansal güçleri de arttı. Bu artan finansal güç, birçok üst orta sınıf mensubunun spor, boş zaman etkinlikleri ve tatillere para harcayabilmesini sağladı[26]. Aynı zamanda kendilerine ayırabildikleri zaman da arttı. Yani artan finansal güç ve artan fazla zamanın birlikteliği birçoğunun Alplere seyahat etmesini ve birçok vakada da bu ziyarette dağlara tırmanmasını mümkün kıldı. Dağcılığın öncülerinden John Ball buna mükemmel bir örnektir: “(John Ball) bir serbest zaman beyefendisi, üniversiteden barlara giden bildik yollardan geçmesinin ardından daha az zamanı ve parası olan kişilerin uğraşamayacağı faydalı işlere kendini adamıştır.”[27]
Alpinizmin 1850’lerden itibaren gelişebilmesinin bir diğer önemli sebebi de trenle ulaşımın gelişmesidir. İyileştirilen tren yolları Alpler ve başka yerlere hızlı ve konforlu yolculukları mümkün kıldı. Büyük Britanya’dan Alplere bir yolculuk 19. yüzyılın başında bitmek bilmezken (İsviçre’ye gitmek 5 gün civarında sürüyordu) 1870’lerde bu yol 20 saatte kat edilebiliyordu.[28] Bu muazzam gelişme Alplere daha kısa zaman için gidebilmeyi mümkün kıldı, bu vesileyle de daha fazla Britanyalı bu türden seyahatlere çıkabildi. İyileşen yalnızca hız değildi, maliyetler de artan hızla beraber düşmüştü. Seyahat edenlerin sayısı arttıkça demiryolu şirketleri bilet fiyatlarını düşürebiliyordu, ve elbette böylece daha da fazla insan seyahat edebiliyor, bir kısmıysa tırmanışa başlayabiliyordu.[29]
Dahası, seyahat kitaplarının ve rehberlerin sayısı da artıyordu. Bunlar birçok Britanyalıya Alplere gitmeye dair faydalı bilgiler sağladılar. Bilgi sağlamanın yanında yola çıkmak için şevk edebiliyorlardı da.[30] Bu özellikle dağcılık için geçerliydi, dağcılar tarafından yazılan birçok seyahat yayını 1850 ve 1860’larda yayınlandı. Birçok kişi için gerçekten kalkıp Alplere gidip bir dağa tırmanmaya karar vermenin son noktası bu kitapları okumaktı. Aynı etkiyi dağcıların yaptığı birçok sunum ve gösteri de yaptı. En iyi bilinen örnek Albert Smith’in 1851’deki Mont Blanc çıkışına dair yaptığı gösteridir (ki hayatında yaptığı tek çıkıştır ancak bu gerçek, gösterisini yapmasına engel olmamıştır). On yıl boyunca gösterisini sürdürmüş ve birçok seyirci çekmiştir, böylece de birçok insanın dağcılığa daha hevesle bakmasını sağlamıştır.
Bu son derece önemliydi çünkü çoğu insan dağcılığa karşı düşmanca duygular besliyordu, zira çoğunluk için dağcılık sadece yapılmaması gereken bir şeydi. Birçoğu dağcılığın aptalca ve tehlikeli olduğunu düşünüyordu:
“İsviçre’deyken orada ülkemizin Alpin Kulübünden vatandaşlarımızın da olduğunu gördü, bu kulübe kabul edilme kriteriyse hayatını olabilecek en büyük tehlikeye atmaktı. Ancak dağcılık alanında muazzam bir şeyler yapmış olanlar bu kulübe ait olabilirdi, en tehlikeli uçurumların üzerinde sallanmak veya dikey kayalara tırmanmak gibi şeyler (gülüşmeler). İşçi Kulübü ise daha farklı bir yaklaşım benimsemişti ve amacı üyelerini her türlü tehlikeden uzak tutmak, onlara aydınlık ve sıcak odalar sağlamak, neşeli bir topluluğa dahil etmek ve okuyacak içi dolu yazılar sunmaktı.”[31]
Bu erken dönem dağcılarının birçoğu düşmanca tavırlarla karşılaştı, örneğin Hudson ve Kennedy 1856’daki -rehbersiz- Mont Blanc çıkışlarının ardından şöyle demişti: “Bizi amacı veya kazanımı olmayan bir uğraş için hayatımızı tehlikeye atmakla suçluyorlar, ve ayak izlerimizde gitmek isteyenleri tahrik etmekle de, ve şaka yollu bize kendimizi mahkemede cinayet suçlamalarına karşı savunmaya hazır olmamız gerektiğini söylüyorlar.”[32] Bu sebeple gösteri ve dersler, örneğin Albert Smith’inki, çok önemliydi. Dağcılığı iyi göstermek durumundaydılar. Aynı amaç “Dağcılığın Altın Çağı”nda yazılan çok sayıdaki seyahat yayını ve rehber kitaba da atfedilebilir.
1850’lerden önce, alpinizm öncesi diye adlandırılan zamanda, dağlara tırmanmanın bir sebebi-belki de en önemlisi bilimdi. Bundan dolayı Britanya orta sınıfının tırmanmaya başlamasında bilimin önemli bir sebep olarak varlığını sürdürdüğünü varsaymak yanlış olmaz. Elbette Britanya toplumunda bilime büyük önem veriliyordu ve bu üst orta sınıfta daha da belirgindi. Ancak gidişat böyle olmadı. Bilim, dağcılık dünyasında büyük öneme sahipti, ancak 1850’lerden sonra neredeyse hiçbir Britanyalı dağcı için bilim tırmanışlarının ardındaki ana unsur olmadı. Bilimin payı başka bir alandaydı. Kısaca, bilim dağcılığa toplumca kabul edilen bir amaç kazandırıyordu. Daha önce tartıştığımız üzere birçok kişi dağcılığa karşı düşmanca görüşlere sahipti, çünkü basbayağı tehlikeli olmanın yanında bir faydası da yoktu. Ancak bilim adına yapılan dağcılık bir miktar kabul görebilirdi, ve birçok insan “farklı verileri, sayıları ve tarihleri kaydetmede başarısız olmanın sosyal ve ahlaki görevler açısından hata olduğunu” [33] düşünüyordu. Bu nedenle dönemin dağcıları bilim için tırmandıklarını beyan ediyorlardı, halbuki tamamen ayrı sebepleri vardı. Bilim gerçek bir sebepten ziyade bahaneydi. Bu dağcıların çoğunun tırmanış sırasında bilimsel deneyler yapmasına bu açıdan bakılmalı. Albert Smith’e Mont Blanc’da eşlik edenlerden birinin de belirttiği üzere: “Mont Blanc’a tırmanmayı düşünen herkese ne kendine ne de başkalarına hiçbir faydası olmayacak ve korkutucu riskler taşıyan bir işe kalkışmadan önce iyi düşünmesini öneririm..” [35]. Bilimin gerçek önemi burada yatıyor, tırmanışa başlama sebeplerinde değil (ancak John Tyndall gibi bazı dağcılar münferit olarak bu amacı taşımıştır). Bir yandan da bu bilimsel yaklaşımı reddeden dağcılar vardı, örneğin Leslie Stephen şöyle demişti: “‘Ne tür felsefi gözlemler yaptınız?’ sorusu benim için tamamen anlaşılmaz olan bir mantık akışı içinde nasıl oluyorsa alpin seyahatleri bilimle ayrılmaz şekilde özdeşleştirmiş fanatiklere aittir.” [35]
Dağcılık konusunda kamuoyunun görüş değiştirmesi yine de oldukça uzun sürmüştür. 1860’lardan itibaren bilimsel unsurun hızla azalmasına karşın, halk konuya düşmanca bakışını korumuş ve bunun değişimi çok yavaş olmuştur. En iyi bilineni 1865’te Edward Whymper’ın Matterhorn’a ilk çıkış denemesinde gerçekleşen ölümlü kaza olmak üzere birçok ciddi kaza 19. yüzyılın ikinci yarısı boyunca bu düşmanca tavrı desteklemiştir. Birçok yayındaki dağcılık haberleri bunu iyi temsil eder:
“Son zamanlarda Alplerde tırmanışa başlayanlar arasında şüphesiz amaç sahibi ve bunu uygulayacak beceri ve zekaya sahip bazı tanınmış bilim insanları bulunmaktadır. Bu kişileri onurlandırabilir ve kendilerini adadıkları amaç için aldıkları risklere saygı duyabiliriz. Ancak son zamanlarda Alplerde tırmanan genç adamların dörtte üçünün ilham kaynağı nasıl bir amaçtır… olayın heyecanından ibaret midir? Kaçı heyecan için bile değil, sadece moda olduğu için gitmektedir? Bilimin veya dağların zirvelerinin eğitimsiz Londralıların faydasız ve tehlikeli seferlerine ihtiyacı olacağını düşünmemekteyiz. İnsanlar, tehlike algısının İngilizlerde bittiğini söylüyorlar. Halkın görüşü, son korkunç trajediyle de güçlenen haliyle, herhangi bir bilimsel amacı olmayan veya olsa bile bunu gerçekleştirecek eğitimli zihinlere sahip olmayan kişilerin amaçsız ve mantıksız bir şekilde hayatlarını tehlikeye atmalarına karşı çıkarsa etkisiz olacağını söyleyemeyiz.” [36]
Bu kısa tarihçenin ardından belirtilecek tek bir son sebep var. Son sebep, ancak en önemlileri olabilir. Bu insanların gidip dağlara tırmanmaları veya sadece dağlarda olmaları için kişisel sebeplerine dair. Bu sebepler muhtemelen o zaman tırmanışçılar için neyse şimdi de o. Kişisel sebepler belki de en önemlileri, çünkü bunlar olmasaydı emperyalizm ve erkeksilik üzerine kurulu orta sınıf kimliklerine rağmen, spor ve boş zaman etkinliklerinin önemi ve diğer sosyal sebeplere rağmen, artan finansal güçlerine rağmen, bu adamlar (ve kadınlar) Alplere gitmez, hele dağlara tırmanmaya hiç kalkışmazlardı. Kısaca şöyle diyebiliriz: “Dağcılığı anlamak için dağcıyı anlamak gerekir (pour comprendre l’alpinisme, il faut comprendre l’alpiniste)”[37].
Kişisel sebepler üzerine düşünürken din, yüce olanın güzelliği, macera, bilim (bazıları için), sadelik, sakinlik, spor, yoldaşlık vb. akla gelebilir, ancak bu liste aslında sonsuzdur, zira bugün de o zaman da her dağcının kendi kişisel sebepleri olagelmiştir.
Bunun gibi sebepler oldukça kişiseldir, ancak dediğimiz gibi oldukça da önemlidirler. Bu türden sebepler olmasa hiçbir Britanyalı -veya başka herhangi bir ülkeden erkekler ve kadınlar- Alplere gidip bu kadar dağa çıkmazlardı, geçitleri geçmez ve buzullar ve vadilerde ilerlemezlerdi. Aşağıdaki sözlerden “Dağcılığın Altın Çağı” boyunca tırmanan bazı dağcıların neden Alplere gidip birçok dağa çıkmak istediği anlaşılıyor:
“Tek bakışta ve her tarafta doğanın en görkemli engellerini görmek, ve adeta aynı anda iki ayrı vadide bulunup, birbirinden apayrı, başka krallıklara ait, başka dillerin konuşulduğu ve nehirlerin başka denizlere aktığı bir yerde durmak, bildik şeylerin böylesi bir birlikteliğinin içinde olmanın çarpıcılığı hayal gücünü harekete geçiriyor. Bu halde en ufak şiirselliği içinde barındıranlar hayran olmakla karışık bir şaşkınlık hissine bürünüyor.”[38]
“..bu belki de bir okuyucuya veya bir başkasına hatırası ileride yaşamında vereceği sınavları neşeyle ve yumuşakça karşılamasına yardımcı olacak manzaraları görme gayretini verme aracıdır.”[39]
“Dağcılığa tarifsiz cazibesini veren şey art arda dizilen olağanüstü doğal manzaralardır, ki bunlar çoğunlukla yalnızca dağcı tarafından görülebilmektedir.”[40]
“Mutluluğum yabandaydı, aldığım nefeste
Buzlu dağın zirvesindeki zor havadan.
Kuşların yerleşmeye cesaret edemediği, böceklerin kanat çırpmadığı
Bitkiden yoksun granitin üzerinde.”[41]
“İngiltere’den 1866 mayısının başında ayrıldık, İngiliz baharında halen hüküm süren soğuk rüzgarlardan kaçıp Alplerin eteklerini taze güzelliklerinin içinde, son kar bir saatlik güneşte eriyip ortam büyülü bir şekilde yeşillik ve çiçeklere dönüşürken görmeyi umuyorduk.”[42]
Tırmanışa kalkışırken bizi harekete geçiren macera aşkıydı, Chamonix’deki ayrıcalıklı sistemi kırmayı ve dağ bölgelerinin güzellik ve yer şekilleriyle tanışmayı istiyorduk. Yurtdışına tatil için çıkıyorduk: aradığımız keyifti, faydalı buluşlar üzerine pek düşünmemiştik. Doğru, aldığımız keyif soylu ve insanı yücelten türdendi.. Bu dağ gezileri yorucu işlerden ve iç mekana tıkılmaktan kaçıp geçici olarak rahatlamanın bir yoluydu..”[43]
Ve daha birçok örnek…
-
Clark R., ‘The Victorian Mountaineers’, London, B. T. Batsford Ltd., 1953, pp. 88-89.
-
Holt R., ‘Sport and the British: a Modern History’, Oxford, Clarendon Press, 1989, pp. 396
-
Lejeune D., ‘Histoire sociale et alpinisme en France’, p. 122. translation: ‘Two psychological obstacles obstruct a democratization of sport: Sports have the tendency to create closed circles, reserved for a certain elite, where persistent prejudices are keeping out people from a more modest environment. Even though they have a sufficent income, they fear they will not feal themselves at home [that they will not be accepted].’
-
Stephen L., ‘The Playground of Europe’, San Rafael (California), Archivum Press, 2007, p. 218.
-
‘Das Auftauchen der Englischen Erststeiger im westlichen Alpenraum hat seine Ursachen unter anderem in der finanziellen Unabhängigkeit vieler angehöriger des britischen Bürgertums vor der Jahrhundertwende, während der sogenannten goldenen Ära des Alpinismus.’ From: Tubbesing U., ‘Traumgipfel aus Fels und Firn’, in: berge, 42, 1990, p. 18.
-
Clark R., ‘The Victorian Mountaineers’, p. 95.
-
Tissot L., ‘How did the British Conquer Switzerland?’, Journal of Transport History, 16, 1, march 1995, p. 29.
-
Ibidem, p. 37.
-
Ibidem, p. 23.
-
‘A London Club for Working Men’, in: Reynolds’s Newspaper, London, 28 october 1860, nr. 533.
-
Hudson C. ve Kennedy E. S., ‘Where there’s a will there’s a way: an ascent of Mont Blanc, by a new route and without guides’, Londen, Spottiswoode & Co., 1856, p. VII.
-
Clark R., ‘The Victorian Mountaineers’, p. 99.
-
Bennet C. S., ‘The Golden Age of Mountaineering: 1850-1870’, p. 6.
-
Stephen L., ‘The Playground of Europe’, p. 39.
-
Written by the rev. Joseph M’Cormick, ‘The fatal accident on the Matterhorn’, in: Penny Illustrated Paper, 29 july 1865, nr. 200.
-
Grünwald R., ‘Les Anglais et la conquête des Alpes: (chronique des premières ascensions [1811-1887, dans les montagnes du Haut-Valais]) Trad. par Vittoz P.’, in: Alpes, 42, 1966, p. 116.
-
Forbes J., ‘Travels through the Alps’, pp. 517-518.
-
Wills A., ‘”The Eagle’s Nest” in the Valley of Sixt’, Longman, Green, Longman, and Roberts, London, 1860, p. X.
-
Stephen L., ‘The Playground of Europe’, p. 231.
-
Poem by Alfred Wills in his book ‘Wandering among the high Alps’. Wills A., ‘Wandering among the high Alps’, Londen, R. Bentley, 1858.
-
Tuckett E., ‘Pictures in Tyrol and elsewhere: from a family sketch-book’, londen, Longmans, Green, and Co., 1867, p. 3.
-
Hudson C. ve Kennedy E. S., ‘Where there’s a will there’s a way: an ascent of Mont Blanc, by a new route and without guides’, p. VII-VIII.
You must be logged in to post a comment.