Birçoğunuzun bildiği gibi dağcılık eğitimi teorik dersler ve uygulamalardan oluşan bir bütündür. Oysa, dağcılığın gerçek anlamda dağda öğrenileceğini savunan bir kesim de vardır. Çünkü his dünyasını tatmin eden, gerçek uygulamanın yapıldığı yer dağdır. Ancak, dünyanın birçok yerinde eğitimler ister yaygın biçimde verilsin, ister usta-çırak ilişkisi ile olsun, bu ikili anlatımı benimsemiştir. Eğitimin temeli kanımca şu esaslar üzerine kurulmalıdır: temel becerilerin kazandırılması (teknik), tehlikeyi öngörebilmek (bilim ve tecrübeler), ve genel entelektüel çerçevenin verilmesi içselleştirilmesi (etik, estetik, kendini&doğayı bilmek). Dolayısıyla teorik dersler, tedrisatın bu bağlamda uygulama kadar önemli bir ayağını oluşturur. Paul Preuss’un çok güzel bir sözünü buraya taşımak istiyorum: “Gelecek vadeden tırmanıcılar ihtirasları ve becerilerini, entelektüel kapasiteleri ve teknik eğitimlerinin el verdiği ölçüde dizginlemeye teşvik edilmelidir”1.
Bu şekilde yapılandırılan bir eğitimde, eğitmene de fazlasıyla rol düşmektedir. Çünkü, temel eğitim adı üzerinde temel prensipleri vermelidir. Gereğinden fazla ayrıntıya inmek veya ayrıntı ile esaslar arasındaki ayırdı verememek hem eğitim amacına ters, zaten henüz dağa gitmediği için pratiğe de uzak olan katılımcıyı uzaklaştırıcı bir etkide bulunacaktır/bulunmuştur. Mesela çok yıllar önce, sanırım 2001’de anlattığım bir çığ dersini hatırlıyorum da, gerçekten çok korkunçtu! Yüz küsur kişi arasında ancak bir iki tanesi ne anlattığımı anlamıştır herhalde. Neyse ki, daha sonra üzerinde düşünüp, çalışarak daha anlaşılır bir hale getirebilmiştim bu dersteki anlatım öncelikleri ve kendi genel anlatım becerilerimi. Yıllar içerisinde, profesyonel hayatımda da git gide daha fazla ders anlatma sorumluluğu üstlenmeye başladıktan sonra kazandığım bazı deneyimleri paylaşmak istiyorum.
Öncelikle ders anlatmak zor değildir. Başarının anahtarı anlattığınız şeyi yaşıyor olabilmenizde yatıyor (konu bebek bakımı da olsa, kısmi türevli diferansiyel denklemlerin analitik çözümü de olsa olayı yaşıyor olmanız lazım). İkincisi ise konuya çalışmak. Ben anlatacağım her bir ders saati için konuyu çok iyi biliyor olsam da içeriğe en az bir o kadar çalışırım. Bütün bunlardan sonra kaçınmam gereken şeyleri hep ön bellekte tutarım. Dağcılık eğitimine özgü kurallarım şunlar:(1) Önce konu/alt-konuyu anlatmak, ancak bundan sonra anı paylaşmak -anının ne kadar ilgili olduğunu iyi tartmak, (2) Bir yerden bahsediyorsam karşımda bunu bilemeyecek en az bir kişinin olabileceği endişesiyle önce konumu ilişkilendirmek, dinleyiciyi bunun önemine haiz kılmak, (3) Anlatacağım ana taslağa daima sadık kalmak, konunun detayına inerken hep bu detaya nereden indiğimizi hatırlatmak, (4) terim kullanımından kaçınmak, önce hikayeleştirmek sonra terimleri tanıtmak, (5) İleriye referans asla vermemek! Ancak geriye referans vermek, (6) dinleyiciyle fiziksel ve göz teması kurmak, her birine önem vermek, (7) dersi sunum biçiminde hazırlamışsam anlatmayacağım/anlatamayacağım hiçbir şeyi göstermemek, (8) dinleyicinin dikkatini kaybetmemek için ses tonumu konu ya da detayın önemine, konuların geçişine göre değiştirmek; vurguları net yapmak, (9) Dinleyicinin merak duyacağı görselleri ekranda uzun tutmak ve ileri araştırmalar için kaynakları iyi seçmek, (10) katılımcıların ders sonrasında harekete geçmelerini sağlamak için onları tanımaya, ilgi duyabilecekleri şeyleri ortaya çıkartmaya çalışmak.
Geçen hafta bir arkadaşımın dağcılık dersleri kapsamında anlattığı bir meteoroloji dersine girdim. Meteoroloji çok önemli bir konu dağcılıkta. Ama tabii ki bunun neden önemli olduğunu anlatmamız lazım değil mi! Hiyerarşik bilgi daima listelenmiş bilgiden iyidir bana kalırsa. Geçen haftaki dersten sonra Türkiye’de dağcılık eğitiminde kullanılan meteoroloji ders notları ve sunumlarına baktım. İstisnasız hepsi liste bilgiden oluşuyordu. İşte bunu tersine çevirip önemli ve kategorik bilgi verilebilmesine hizmet etmesi için yukarıdaki yol haritasını çıkarttım. Birbiriyle ilişkili olan konular kutular halinde ve aynı renkte kümelenmiştir. Ana METEOROLOJİ başlığı ile genel kültür verilmeye başlanmadan evvel, dinleyiciyi konuyla buluşturmak için genel örnekler verilmeli ve bireyin meteorolojik olaylara ne kadar sık maruz kaldığı ve etkilerinin ne kadar büyük olduğu anlatılmalıdır. Daha sonra dağcılık anlamında bazı güncel örneklere başvurmak gündem ile dinleyiciyi tecrübe düzleminde buluşturmak için çok önemlidir. Örneğin, birkaç hafta önce meydana gelen Nepal’deki fırtına ve kar yağışı, bunun sebep olduğu kaybolma ve donma sonucu ölümler gibi (buna dair bir yazıyı hazırlıyoruz!). Dolayısıyla meteorolojik bilginin hem tehlike değerlendirmesi hem de planlama aşamasındaki önemi ile konu detaylandırılabilir. Konu anlatımındaki derinlik ve süre daima hiyerarşik olarak yukarıda olan kısımlara verilmelidir. Tabii bazı konuların önceliği vardır. Mesela, planlama kısmında kısa vade tahminler uzun vadeden daha önemlidir. Bazı konular ise ileriki derslerde anlatılacakları için çok temel anlatımları yapılıp katılımcılara konunun devamlılığı ve bütünlüğü verilmelidir.
Eğitimin neden verdiğimizi başta biz bilirsek katılımcı da bunun faydasını görecektir. Diyagramda gösterdiğim gibi, meteoroloji dersinden çıkan kişi artık neden bu dersin anlatıldığını, pratik olarak faydalanacağı beş – on tane bilgiyi ve bu dersin üzerine neleri inşa edeceğini bilecektir. Önümüzdeki zamanlarda, diğer dersler için de böyle kaba taslaklar çıkartmaya devam etmeyi isterim. Eğer faydalandıysanız.
P.S. Bu yazıyı geçen haftaki dersten sonra yazdım. Fakat Hudhud kasırgası ve bunun Himalaya dağ sırasına ve Annapurna silsilesindeki ölümlerle ilgili yazıyı bitirmeden yayınlamak istemiyordum. Fakat yazı biraz geç kalacak gibi… Şimdilik bu kadar 🙂
- Özbakır, AD., 2012. Preuss’u nasıl okumalıyız?, tirmanis.org, url: http://tirmanis.org/alpinizm/genel/preussunasilokumaliyiz.html ↩
You must be logged in to post a comment.