Merak, keşif ve Türk dağcılığı

Geçenlerde tirmanis.org’u didiklerken H. Aydıngün’ün “Modası geçen dağcılık” adlı yazısına rastladım (link). Aydıngün, yazısında dağcılığın 1) hedeflerinin küçük bir elit tarafından algılanıp değerlendirilecek bir hale geldiği, 2) dağlara ulaşmanın geçmiştekinden daha kolay olması yüzünden cazibesini yitirdiği, hatta sıradanlaştığı, hizmet olarak satın alınabilir hale geldiği, ve 3) diğer spor dallarının sağlayabileceği maddi doyumu veremeyeceği gerekçeleriyle hem dünyada hem de Türkiye’de demode olduğunu tartışıyor, bu koşullarda Türk dağcılığını nasıl konumlandıracağımızı soruyor. Aydıngün’ün sunduğu gerekçelere kısmen katılmakla beraber, meselenin kökeninde daha önemli bir eksikliğin olduğunu düşünüyorum.

Aydıngün, yukarıdaki saptamayı 80’li yıllardan bu yana Türkiye’de dağcı sayısının artmadığı gözleminden hareketle yapmıştı. Yatay genişleme belirli kılavuz kavramlar dahilinde uygulandığında birçok alanda olduğu gibi tırmanış için de önemli gelişmelerin yaşanmasına sebep olur. Bunu üye sayıları milyonu aşan Alman ve Avusturya alpin kulüpleri (DAV-ÖAV) ve Fransız Alpin kulübü (CAF) örneğinden hareketle, güvenle söyleyebiliriz. Bahsettiğim kılavuzlardan en önemlilerinden biri spor kültürü, diğeri de doğa kültürü. Yani Türkiye’de noksan olan doğa bilinci görgüsü ve eğitiminin eksikliği ve bunun sportif anlamdaki kültür eksikliğiyle harmanlanarak yansımaları. Bu kültür yerleşmediği (ve kurumsallaşmadığı) sürece rekreasyonel tırmanıcılar ancak o alt kültüre ait bir tanıdıkları ya da üniversite kulüpleri çevresinde gelişebilir. Ben münferit çabalarla rekreasyonel anlamda tırmanış yapan insanların sayısının artacağına inanmıyorum; ancak münferit çabalar dağcılığın yeşereceği kültürel birikime katkı yapabilirse bir artış yaşanabilir. Hoş Aydıngün, Paris CDG havaalanında o kültürü besleyen dergilerin ortadan kalkmasına dikkat çekerek dünyadaki trendi bir nebze olsun açıklıyor.

Kanımca ortada kavramın moda – demode olmasının yanında, ama daha önemli olarak bir kültürsüzlük olduğunu düşünüyorum. Bu kültürsüzlüğün en önemli göstergelerinden biri dağcılık anlamında ülke coğrafyammızda yapılan keşif ve ilk çıkışların azlığı olabilir. Keşif merkezinde bilgiyi sevmeyi ve artırmayı içeriyor. Ve bu eylem, içinde macerayı barındırıyor. Biliyorsunuz Anadolu coğrafyasını hala çok da merak etmiyoruz; büyük keşiflerin tamamı neredeyse yabancılara ait. Yabancı kaşifler demişken Eric Shipton’dan bir alıntı yapmak istiyorum. Daha 1938’de şöyle diyor: “Birkaç yüzyıl öncesinin acelesiz günlerini düşünürüm, yaşamın çılgınca bir telaş olmasından önceki, kırsal yörelerin bir sürü insan tarafından berbat edilmediği, ve güzelliğin bir iş meselesi olarak istismar edilmediği günleri. O kadar alıştık ki günlük hayatın bizler için kolaylaştırılmış olmasına, enerjimiz yaşam sanatınca işgal edilmiyor; fakat duyulanma ihtirası içinde azıtmış. Ferdiyet, sığ basın makalelerinin
hazır-kalıp fikirlerince zulmedilmiş, koşuşturan insan güruhunun kitle-duygularında boğulmuş.” Bu sözleri 75 yıl öteye taşırsak, değişen hiçbir şey olmadığını söylemek, hatta durumun kat be kat kötüye gittiğini görmek zor değil. Hayatın daha delice bir hızla aktığı, üretenin üretimden tamamen yabancılaştığı; çevre – turizm politalarındaki plansızlığın, çevre istismarının devlet eliyle üstlenildiği bir düzen(bazlık)i; ve bireyin kitle iletişimin sinsi araçlarınca tasarlandığı bir hayatı göz önüne getirirsek, “sadece yaşamak için yaşamadığımız” için yapay duygulanma ihtirasları peşinden koşturmamak elde mi?

Geçtiğimiz aylarda dağ delisinin facebook sayfasında bir anket yaptım. Kısıtlı sayıda insana (malesef ankete katılım pek fazla olmadı – bu kısmen facebook sayfasının pek kimseye ulaşamamasından da kaynaklanıyor) neden dağlara çıktıklarını sordum. Ankette işaretlenecek cevaplar yoktu; yanıtlayan herkes kendi yanıtını cevaplar havuzuna koydu veya bu şekilde eklenmiş yanıtlara oy verdiler. Anketin sonuçları oldukça tutarlı çıktı (link): Özgürlüğü hissetmek, yaşadığını hissetmek, insanlardan kaçmak, kendinle başbaşa kalmak, evcilleştirilmiş yaşama baş kaldırmak, kendini tanımak ve eğitmek, bir arayış içinde olmak vs. Dağları merak ettiğini söyleyen sadece beş kişi var ve sadece tırmanmak için tırmandığını söyleyen hiçbir kimse yok. Yani genel anlamıyla cevaplar bakarsak modern yaşamın yarattığı boşluğa işaret ediyor. Bir alternatif yorum da dağcılıkla uğraşan bir kesimin fazlasıyla romantik güdülerle bu işi yaptıkları olabilir. Yani bu cevaplar ve bu dağcı profili sanki daha ziyade Shipton’un sözlerinde tasvir ettiği bir dünya ve problemlerini gösteriyor. Sorulara yanıt verenler düzenli olarak dağa giden kimseler. Bir de madalyonun öbür yüzü var: Duygulanım ihtirası içerisinde bir çok insan, bir heves dağcılığa merak salıp eğitim alıp birden bire sistemden yok oluveriyorlar. Bir başka gurup ie kendine mücadele arıyor, yarışacak; onlar da kendilerince bir eşiğe ulaşınca bırakıveriyorlar dağcılığı. Mesela üniversite dağcılık kulüplerine gelen ve önceki hayatı boyunca sınav geçmeye ve kazanmaya güdülenmiş insanlar.

Bir süre öncesine günümüz Türkiye’sinde dağcılık namına keşiflerin azlığı hakkında şöyle düşünüyordum: dağcılık ve tırmanışın yarışmaya ve tüketilmeye daha müsait hale gelmesi ile insanlar aktivitenin icra edildiği mekana, yani ‘doğa’nın kendisine kısmen yabancılaşmaya başladılar. Bu, keşif ruhunun ölmesine yardımcı olan en büyük etmen, özellikle genç insanlar için… Fakat keşif ruhunun ölmesi için –ki bu ruhu toplumun ufak bir zümresince sahiplenmiş bir hissiyat olarak alıyorum– önce var olması gerekiyor, değil mi? Geçmişte bir “rota açan, bilmedikleri yerlere giden, öğrenen, haritalayan bir kaşifler nesli vardı da artık yok mu?” Ya da olay “geçmiş ve kahramanları günümüzden çok daha kıymetlidir” romantik önerme safsatasından mı ibaret? Türkiye’de dağcılık yapan insanlar ne kadar dağ ve doğa sevgisine sahipler acaba? Bu genel soruyu keşfetme dürtüsüne bağlamak oldukça zor. Elbette doğa sevgisini ölçmek de çok mümkün değil. Doğa sevilir zaten, değil mi? Ama buradaki kritik nokta şu, doğa, dağcının ne kadar gündeminde.

İnsanlar tırmanışın / dağcılığın (spor olan) kendisini (tekniği ve heyecanını) seviyor olabilirler -bunu tırmanış koşulları ve antremanlarını ilgilendiren konularda e-posta listelerinde yapılan tartışmalardan, dünyada yapılan son çıkışların (tüm alfanumerik zorluk belirteçleriyle birlikte) haberlerinin paylaşılmasından ve spor tırmanışın daha da popüler olmasından dolaylı olarak görüyorum. Fakat dağlara ve doğaya karşı o kadar da meraklı olmadıklarını düşünüyorum (örneklendirebilirim). Keşif denen olgunun gelişmesi önce doğayı sonra da coğrafyayı sevmekle başlar (dağcılık örneğinde dağ coğrafyasını ve topografyayı) ve bir kültür meselesidir -yani belli bir eğitim, bilinç ve eski nesil gerektirir. Türkiye gibi ülkelerde böylesine meraklı fertlerin şans eseri o öz ile doğmalarından başka çıkar yol yok. Ancak ondan sonra bir kritik kütle oluşursa sürdürülebilir bir “dağcılık” ve keşifler, ilk çıkışlar ve süreli yayınlarla beslenen bir cemiyet oluşacaktır. Şu an işte o ara dönemdeyiz.

Advertisement

4 thoughts on “Merak, keşif ve Türk dağcılığı

  1. Pingback: Aladağların dağcılık karnesi | DağDelisi

  2. Doğa sevgisini ölçmek demişken, peki ya doğal sermayeyi ölçmek? Öyle bir dönemdeyiz. Eric Shipton’un döneminde yaşamak vardı. Burada iki haftada bir koruma biyolojisi alanında doktora yapan arkadaşlarımla (ben Evrimsel Biyoloji labındayım) makale seçip üzerine tartışıyoruz. Bugünkü makale, ekosistem hizmetlerinin (atık asimilasyonu, besinler vs) ve doğal sermayeye ekonomik değer biçilmesi üzerineydi. İş maddiyat olunca, makalenin dili haliyle insan-merkezciydi. Toplamda ise 17 biyomdaki ekosistem hizmetleri için 33 trilyon dolarlık bir tahminde bulunuyorlar. Bu konu bildiğim kadarıyla koruma biyolojisi alanında sıcak gündem, hem etik, hem ekonomik anlamda. Yazarların argümanı da doğaya değer biçersek onu korumak için yasa yapıcılara net bir sözümüz olur, ‘bu ekosistemde biyoçeşitlilik şu kadar fazla’ demekten daha dikkat çekici bir yöntem. Oldukça tartışmalı bir makale toplantısıydı bugünkü, ama ben hala doğaya değer biçmenin ne kadar anlamlı olduğunu düşünmekteyim. Makale burada: http://www.esd.ornl.gov/benefits_conference/nature_paper.pdf

  3. Pingback: Demirkazık (3,758 m) | DağDelisi

Yorumunuzu buraya bırakın

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s