Human respone to mountains has been influenced by inherited conventions of literature and theology, but even more profoundly it has been motivated by man’s conception of the world which he habits*
— Marjorie H. Nicolson
Mountain gloom and mountain glory
Son iki seferdir tırmanmak için Aladağlar’a gidişimde Güzelyurt’tan geçiyor yolumuz. Resmedilmeye değer bir yerleşim burası: Kapadokya yöresinde bulunan ilçeden geçerken yol boyunca dizili zarif taş evler, bir ortodoks kilisesi, yumuşak volkanik tüflere oyulmuş mağara kiliseler ve bir manastır dikkatimi çekiyor. Sonradan öğreniyorum, burada yaşayan Rumlar 1924’de mübadele sonucu yurtlarından edilmiş, onların yerlerine ise Selanik’li Türkler yerleştirilmiş. Ne acayip ne kötü bir dünya…
İlçe merkezini arkamızda bırakıp tepelik yolda yükselirken sağımızda Hasandağı (3268m) ve Melendiz (2963m) enfes bir arkaplan oluşturuyor. Şansımıza ovanın zeminini ince bir sis doldurmuş; hayat tamamen durmuş sanki. Hasan’ın zirvesini aydınlatan güneşle birlikte o büyük, karanlık koni canlanıveriyor. Nerede farklılık varsa, orada hareket; nerede hareket varsa orada hayat var. Orta Anadolu hayata sarılıyor, bir bir okul çocukları yollara dökülüyor. Yol güneydoğuya döndüğünde ise uzak tepelerin arasından Demirkazık belirgin biçimde gözüküyor. Şaşkınım bu manzara karşısında. Dümdüz suratı ve eğimli boynuyla Demirkazık, boynunu eğmiş inatçı bir hamal gibi kuzey ufkuna bakıyor…
* İnsanın dağlara karşı tepkisi edebiyat ve ilahiyattan miras kalan uzlaşımlardan etkilenmiştir, fakat daha da derinlemesine olarak bu [tepki] insanın içinde yaşadığı dünya mefhumu ile motive edilmiştir.
güzelyurt’un rumca adı gelveri’ymiş, bu isim güzel su anlamına geliyormuş.