Echoes…

Georg Winkler, 19. yüzyılın ikinci yarısında kısa bir yaşam sürmüş, Dolomitlerin ilk tek başına (solo) ve çoğunlukla emniyet kullanmaktan imtina ederek tırmanan tırmanıcıların biri. Almanca wiki sayfasında rastladığım aşağıdaki sözleri çok ilgimi çekti:

„[..] ich bin mir über das movens bei meinen Touren längst klar geworden und erkannte bald, daß es die Gefahr ist, die, aufgesucht und überwunden, dem Manne unendliche Genugtuung und viele Befriedigung gewährt; [..] die Gefahr und die unendliche Großartigkeit des Hochgebirges in ihrer Vereinigung, sind es, die uns dämonisch anlocken [..].

George Winkler : Letter to Eugene Guido Lammer of 22 April 1888, published by Eric King to rise! George Winkler’s diary , published Grethlein & Co., Leipzig, 1906, page 79f.

I have long realized the reasons for my tours. It is the danger that has to be found and overcome, which deeply satisfies a man and makes him feel content. The danger and the infinite greatness of the high mountains – both of these, unified, are what tempt us in demonic ways*.

Ziyaretlerimin sebebini farkettim sonunda. Tehlikenin keşfedilmesi ve alt edilmesidir, insanı derinden tatmin eden ve memnun kılan. Tehlike ve yüksek dağların ebedi görkemi, bir araya geldiklerinde, bizi şeytani yollarla baştan çıkartır.

Geçen haftasonu yaptığı konuşmada Reinhold Messner, “Dağlara, tırmandıktan sonra geri dönmek için çıkıyorum. O tehlikeleri atlatıp tekrar düz satıha ulaşmak insana yeniden doğduğu hissini veriyor; ben tekrar doğma hissini yaşamak için tırmanıyorum” demişti. Ben iki öncü dağcının da aynı tatminden ve dağlara geri dönme motivasyonundan bahsettiğini düşünüyorum.

Bu postun altına sizi dağlara hangi sebeplerin çektiğini yazmak ister misiniz? Bakalım neler çıkacak!

* My sincere appreciations go to Chris for his awe-inspiring translation of the original text.

Advertisement

6 thoughts on “Echoes…

  1. İnsanın kendi iç dünyasıyla başbaşa kaldığı yer bana göre dağlar. Kendi egosundan daha büyük varlıkların bulunduğu yapamadığı bir çok şeyin bir anda insanın yüzüne tokat gibi çarpıldığı yer. Her zaman doğada bulunmamnın üzerimde dinginleştirici etkisi olmuştur.
    Ayırca güzel yazılarınız için çok teşekkürler .

  2. Ben dağları çok çekici buluyorum desem, kulağa nasıl gelir acaba ? dağlar beni çekiyor, adeta bir mıknatıs gibi. bir süre önce “dağlara gitmenin”, nasıl gidilmesi gerektiğinin” eğitimini aldım (bir dağcılık kulubünde) ve artık bu işin yolunu yordamını, kültürünü, etiğini öğrenerek, hangi dağa gideceğimi seçerek ve plan yaparak gidiyorum ama farkettiğim bir şey var ki, daha çocukken veya bu dağcılık ve tırmanış kültürünü almadan öncede dağlar, tepeler benim ilgimi çekiyormuş. Şimdilerde nadir de olsa dağlara gitmek amacından farklı olarak seyehat ediyorum ve yine farkediyorum ki bir şehrin göbeğinde, geniş bir düzlükte bile bir yükselti varsa orası bana özel geliyor ve oraya gitmek isteği duyuyorum. Dağlara gitmek isteği, dağlara olan sevgi sonradan edinilebilir ama bazıları için genlerinde olan bir şey sanırım. Ben bir bayan olmanın zorluklarına rağmen (tek başına dağlara gidememek, erkek arkadaşlarım gibi hemen herkes ile ekip oluşturup ciddi dağlara tırmanış planı yapamamak gibi zorluklara rağmen dağlara gidiyorum. Bu nedenle kariyerimden, İstanbulda kurduğum yaşamımdan vazgeçtim. Türkiye de erkekler için bile zor olan ve yaşam kalitesini kısıtlayan bir alan olmasına rağmen dağlara gitmeyi kendime iş olarak seçtim bir süredir dağ, yürüyüş turlarında rehber olarak hayatımı kazanıyorum. Vee uzuuun bir iş tecrübesi ve değişik mesleki denemelerden sonra şimdi tam bana göre olan işi bulduğumu düşünüyorum. Çevremdeki insanlar ya da grubumdaki çoğunluğu Avrupalı müşteriler bana “nasıl oldu da bu işi seçtin İsmet” diye sorduklarında anlatmak zor oluyor ama cevabım ” dağları çok sevdiğim için ve daha sık gidebilmek için” diyorum. 🙂

    • Yorumunuz için çok teşekkür ederim. Yayınlarını takip ettiğim, Tibet’in güncel tektoniği konusunda yetkin bir jeofizikçi olan Paul Tapponnier “Mountains” kitabında diyor ki: “Dağların benzemezliği ve güzelliği, diğer türlü dümdüz olan dünyamıza düşey bir boyut getirmesinden kaynaklanır.” Tapponnier’nin sözlerini geometrik olarak değil duygusal anlamda da yorumlama yanlısıyım. Dağlar ve topoğrafya olmadığında ufuk çizgisi göz hizasında kalır; insanın ruhunu karartır. Sanki dağlar ve tepeler olmasa gökyüzü düşecek ve altında kalacakmışsınız gibi hissederim.

  3. ben manzara sevdalısıyım. dağlara gidiş nedenim manzara seyretmek. onları depolamıyorum yalnızca seyredip yine seyretmek için yine gidiyorum, hiç bıkmıyorum…
    müthiş zirvelerde hiç çıkılmamış rotaları çıkmıyorum. ama sürekli yeni zirveleri keşfetmek, yeni manzaraları bulmak için hep içimde bir istek oluyor, hiç bitmiyor isteğim…

    • Bu içten cevabınız için çok teşekkür ederim. Aklıma çook eskilerden birinin sözlerini getirdiniz. Bu akşama hazırlayıp hemen bir takip postası olarak ekleyeyim.

Yorumunuzu buraya bırakın

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s